İçeriğe geç

Güneşlenmek cilde iyi gelir mi ?

Güneşlenmek cilde iyi gelir mi? Güneşin altında iktidar, beden ve ideoloji

Bir siyaset bilimcinin not defterinden: Güneşin altında kimin gücü parlar?

Güneş… Doğanın en eşitlikçi görünen, ama en politik güçlerinden biri. Hepimizin üzerine aynı şiddette doğduğu söylenir; oysa kimimizin güneşle kurduğu ilişki bir ayrıcalık, kimimizin ise bir hayatta kalma mücadelesidir. “Güneşlenmek cilde iyi gelir mi?” sorusu ilk bakışta tıbbi bir merak gibi görünür. Fakat bu masum görünen cümle, iktidarın bedene nüfuz ettiği alanlardan birine işaret eder. Çünkü güneşlenmek sadece bir sağlık pratiği değil, aynı zamanda bir toplumsal ritüel, bir ideolojik gösteri ve modern vatandaşlığın bedensel sahnesidir.

Güneş, iktidar ve beden politikası

Michel Foucault’nun biyopolitika kavramı, bedenin iktidar tarafından nasıl biçimlendirildiğini anlatır. Güneşlenme kültürü de bu çerçevede okunabilir: bedenin çıplaklaşması, sağlığın toplumsal bir görev haline gelmesi ve “fit” olmanın vatandaşlık göstergesi sayılması… Devlet politikaları, medya ve tıp kurumları, güneşi kimi zaman sağlıkla özdeşleştirir; kimi zaman ise cilt kanseri istatistikleri üzerinden bir tehdit olarak sunar. Bu iki yönlü söylem, beden üzerindeki iktidarın mikro düzeydeki kontrol mekanizmasını ortaya çıkarır: “Güneşlen ama fazla değil.” “Doğal ol ama ölçülü kal.” “Bronz görün ama yanma.” Böylece özgürlük, denetimle el ele yürür.

Kurumsal söylem: Sağlık endüstrisinin güneşi

Modern sağlık kurumları, güneşlenmeyi hem teşvik eder hem sınırlar. Bir yandan D vitamini üretimi, bağışıklık sistemi ve ruhsal iyilik hallerini öne çıkarır; öte yandan koruyucu kremler, dermatolojik ürünler ve estetik müdahalelerle yeni bir tüketim alanı yaratır. “Güneşin zararı” söylemi, kapitalist estetik endüstrisinin iktisadi gücünü artıran bir araç haline gelir. Tüketici vatandaş, artık sadece oy kullanan değil; bedenini koruyarak, krem sürerek, spor yaparak sisteme katılım sağlayan bir özneye dönüşür. Bu, neoliberal çağın en yumuşak ama en etkili disiplinidir: Bedenini yönet, güneşle ilişkini düzenle, “sağlıklı kal” ki sistemin çarkı dönsün.

Erkeklerin ve kadınların güneşle farklı sözleşmeleri

Erkek bakışı, güneşlenmeyi çoğu zaman stratejik bir eylem olarak okur: güç, dayanıklılık ve doğayla başa çıkabilme göstergesi. Bronz ten, sportiflik ve otorite imajını besler. Bu bakışta güneş, iktidarın müttefikidir.

Oysa kadın deneyimi daha çok toplumsal etkileşim, görünürlük ve demokratik katılım ekseninde şekillenir. Kadınlar için güneşlenmek, hem özgürleşme hem de normatif güzellik baskısıyla hesaplaşmadır. “Doğal ol ama beyaz kal”, “bakımlı görün ama aşırıya kaçma” gibi çelişkili çağrılar, patriyarkal sistemin kadın bedenini kontrol altında tutan ince ayarlı emirleridir. Güneş burada, hem özgürlük umudu hem de görünürlük yüküdür.

İdeoloji ve güneş miti: Bronzluk bir vatandaşlık rengi mi?

20. yüzyılın başlarında bronzluk, batılı toplumlarda üretkenlik ve canlılıkla ilişkilendirilmeye başladı. Sanayi devriminin gölgesinde kalan beden, güneşin altında “yeniden doğar.” Kolonyal çağın beyazlık miti ise bronz teni egzotikleştirirken, ırksal hiyerarşileri yeniden üretir.

Bu nedenle, “güneşlenmek cilde iyi gelir mi?” sorusu aslında “hangi cilt için iyi?” ve “kimin tanımıyla iyi?” sorularını da beraberinde getirir. Modern ideoloji, güneşin altında bile eşitlik vaat etmez; aksine, güzellik, sağlık ve medikal normlar üzerinden yeni ayrımlar yaratır.

Vatandaşlık ve iktidarın ışığı

Güneş, siyaset bilimi açısından bir metafor olmanın ötesinde, iktidarın görsel rejiminin merkezindedir. Devletin “ışık”la özdeşleştirilen söylemleri—şeffaflık, aydınlanma, refah—beden politikalarında da yankı bulur. Güneşlenme, bireyin kendine bakma yükümlülüğünü simgeler: “Kendini koru, çünkü devlet seni her zaman koruyamaz.” Böylece neoliberal özne, hem bağımsız hem de yalnız kalır; sağlıklı görünme sorumluluğu artık kamusal değil, bireyseldir.

Provokatif bir soru: Güneşlenmek gerçekten doğallık mı, yoksa denetimin yeni yüzü mü?

Bugün “doğal güzellik” ideali, aslında sistemin en sofistike ideolojik biçimlerinden biridir. Güneşlenmek, görünürde doğallığın sembolüyken; altında ölçüm, krem, uygulama, ürün ve normla çevrelenmiş bir disiplin alanıdır. Güneşin altında özgürleştiğini sanan birey, aslında kendini görünmez bir düzenin ışığına bırakır.

Sonuç: Güneşin politikası

Güneşlenmek cilde iyi gelir mi?” sorusuna verilecek yanıt, yalnızca dermatolojik değil; politik bir cevaptır. Çünkü güneş, yalnızca ısıtmaz; düzenler, biçimlendirir, kategorize eder. Cilt, bu düzenin en görünür mekânıdır. Belki de asıl mesele, güneşin altına ne kadar çıktığımız değil; onun ışığıyla kimlerin parlamasına izin verdiğimizdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money